Türkiye’nin çok kutuplu dünya sisteminin öne çıkan kurumlarından BRICS+’ya olan ilgisi günden güne artıyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 11 Haziran’da gerçekleştirdiği Moskova ziyaretinin ana gündem maddelerinden birisi de BRICS+ idi. Peki BRICS+ nedir? BRICS+’ya olası üyeliğin Türkiye’ye ve örgüte katkısı neler olabilir?
BRICS’i ortaya çıkaran sebepler neler?
Uluslararası finansal kuruluşları ve kreditörlerin devletler üzerindeki tahakküm arayışları, birçok devletin karşı çıktığı bir durum. Cumhurbaşkanı Erdoğan da birçok konuşmasında uluslararası finans sistemindeki adaletsizliklerden bahsetti. Bu adaletsizlikler ve tahakküm çabalarına diğer bölgelerin cevabıysa BRICS+.
2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in BM oturumları kapsamındaki temasları sonucunda temelleri atılan BRIC, 2009 yılında Yekaterinburg Konferansı’yla dünya siyaset sahnesine çıktı. BRIC, 2011 yılında Güney Afrika’nın bu gruba katılmasıyla BRICS adını aldı.
Dört farklı kıtadan beş devletin bir araya gelmesinin arkasındaki temel motivasyon ise uluslararası kurumların sistemdeki gerçekliği temsil edememesi.
2011’de dünya nüfusunun yüzde 42,5’ini, küresel GSYH’nin de neredeyse yüzde 16’sını elinde bulunduran bu 5 devletin başkaldırıları, Batı merkezli uluslararası sisteme yönelik oldu. Rusya ve Çin’in, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olmasına rağmen IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans sisteminin yapı taşları olan kurumlarda etkin olamamaları; yükselen güç merkezleri olan Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’nın seslerini uluslararası arenada yeterince duyuramamaları BRICS grubunu bir araya getirdi.
Çok kutuplu dünyada BRICS+ ne ifade ediyor?
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin üzerinden 33 yıl geçti. Uluslararası sistemin kurumlarında göze çarpan bir değişiklik maalesef gözlemlenemedi. 2008 Ekonomik Krizi sonrası ABD ve Batı Avrupa’nın içerisine girdiği krizler sarmalı, Batı dışı devletlere gelişmiş ekonomileri yakalama ve ekonomik güçlerini artırma fırsatını sundu.
Uluslararası ticarette de durum aynı. Gelişmiş ekonomiler ticaret açığı verirlerken, gelişmekte olan ekonomiler ticaret fazlalarıyla küresel ticaretteki ağırlıklarını artırmakta.
Ekonomik performanslarına rağmen, BRICS ülkelerinin IMF ve Dünya Bankası’ndaki oy gücü yüzdelerinin toplamlarının ABD’nin oy gücü yüzdesine eşit dahi olamamaları dünyadaki bu adaletsizliği açıkça gözler önüne seriyor.
BRICS+’nın önemi tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Bölgeler hakları olan temsiliyeti bulamadıkları için yeni girişimleri tercih ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaleme aldığı “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabındaki ifadeleri ve “Dünya 5’ten büyüktür” sözleri BRICS+’nın çok kutuplu dünyadaki yerini ve gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. 2024’te Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Etiyopya ve İran’ın BRICS’e üye olmaları da bu tercihin en somut kanıtı.
Olası BRICS+ üyeliğinin kazançları ne olur?
Küresel ticaret yollarının kesişim noktasında olan Türkiye’yi tek başına bir ekonomi olarak değerlendirmek oldukça hatalı bir tespit. Jeopolitik konumu ve küresel enerji piyasalarında bir “hub” konumunu kazanan Türkiye’nin uluslararası arenadaki gücü günden güne artmakta. BRICS+’nın Türkiye’ye ihtiyacı, Türkiye’nin BRICS+’ya olan ihtiyacından daha fazla.
Küresel bir aktör olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye için BRICS+, uluslararası arenada manevra alanını artırıcı bir özellik taşımakta. Türk dış politikası açısından örgüte üyelik, son 20 yılda izlenen çok boyutlu ve proaktif dış politika anlayışının güçlenmesine de katkı sağlayabilir. Türk ekonomisi açısından da BRICS+’ya üyelik, uluslararası finans kuruluşlarının dönem dönem artan manipülatif etkilerinin yumuşatılmasında kolaylaştırıcı bir araç olabilir. Özetle BRICS+ üyeliği, Türkiye’nin bölgesel ve küresel ölçekte daha etkili bir aktör olmasında bir araç vazifesi üstlenebilir.
Grafik: Nursel Cobuloğlu Çoban
Türkiye’nin çok kutuplu dünya sisteminin öne çıkan kurumlarından BRICS+’ya olan ilgisi günden güne artıyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 11 Haziran’da gerçekleştirdiği Moskova ziyaretinin ana gündem maddelerinden birisi de BRICS+ idi. Peki BRICS+ nedir? BRICS+’ya olası üyeliğin Türkiye’ye ve örgüte katkısı neler olabilir?
BRICS’i ortaya çıkaran sebepler neler?
Uluslararası finansal kuruluşları ve kreditörlerin devletler üzerindeki tahakküm arayışları, birçok devletin karşı çıktığı bir durum. Cumhurbaşkanı Erdoğan da birçok konuşmasında uluslararası finans sistemindeki adaletsizliklerden bahsetti. Bu adaletsizlikler ve tahakküm çabalarına diğer bölgelerin cevabıysa BRICS+.
2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in BM oturumları kapsamındaki temasları sonucunda temelleri atılan BRIC, 2009 yılında Yekaterinburg Konferansı’yla dünya siyaset sahnesine çıktı. BRIC, 2011 yılında Güney Afrika’nın bu gruba katılmasıyla BRICS adını aldı.
Dört farklı kıtadan beş devletin bir araya gelmesinin arkasındaki temel motivasyon ise uluslararası kurumların sistemdeki gerçekliği temsil edememesi.
2011’de dünya nüfusunun yüzde 42,5’ini, küresel GSYH’nin de neredeyse yüzde 16’sını elinde bulunduran bu 5 devletin başkaldırıları, Batı merkezli uluslararası sisteme yönelik oldu. Rusya ve Çin’in, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olmasına rağmen IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans sisteminin yapı taşları olan kurumlarda etkin olamamaları; yükselen güç merkezleri olan Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’nın seslerini uluslararası arenada yeterince duyuramamaları BRICS grubunu bir araya getirdi.
Çok kutuplu dünyada BRICS+ ne ifade ediyor?
Soğuk Savaş’ın sona ermesinin üzerinden 33 yıl geçti. Uluslararası sistemin kurumlarında göze çarpan bir değişiklik maalesef gözlemlenemedi. 2008 Ekonomik Krizi sonrası ABD ve Batı Avrupa’nın içerisine girdiği krizler sarmalı, Batı dışı devletlere gelişmiş ekonomileri yakalama ve ekonomik güçlerini artırma fırsatını sundu.
Uluslararası ticarette de durum aynı. Gelişmiş ekonomiler ticaret açığı verirlerken, gelişmekte olan ekonomiler ticaret fazlalarıyla küresel ticaretteki ağırlıklarını artırmakta.
Ekonomik performanslarına rağmen, BRICS ülkelerinin IMF ve Dünya Bankası’ndaki oy gücü yüzdelerinin toplamlarının ABD’nin oy gücü yüzdesine eşit dahi olamamaları dünyadaki bu adaletsizliği açıkça gözler önüne seriyor.
BRICS+’nın önemi tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Bölgeler hakları olan temsiliyeti bulamadıkları için yeni girişimleri tercih ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaleme aldığı “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabındaki ifadeleri ve “Dünya 5’ten büyüktür” sözleri BRICS+’nın çok kutuplu dünyadaki yerini ve gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. 2024’te Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Etiyopya ve İran’ın BRICS’e üye olmaları da bu tercihin en somut kanıtı.
Olası BRICS+ üyeliğinin kazançları ne olur?
Küresel ticaret yollarının kesişim noktasında olan Türkiye’yi tek başına bir ekonomi olarak değerlendirmek oldukça hatalı bir tespit. Jeopolitik konumu ve küresel enerji piyasalarında bir “hub” konumunu kazanan Türkiye’nin uluslararası arenadaki gücü günden güne artmakta. BRICS+’nın Türkiye’ye ihtiyacı, Türkiye’nin BRICS+’ya olan ihtiyacından daha fazla.
Küresel bir aktör olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye için BRICS+, uluslararası arenada manevra alanını artırıcı bir özellik taşımakta. Türk dış politikası açısından örgüte üyelik, son 20 yılda izlenen çok boyutlu ve proaktif dış politika anlayışının güçlenmesine de katkı sağlayabilir. Türk ekonomisi açısından da BRICS+’ya üyelik, uluslararası finans kuruluşlarının dönem dönem artan manipülatif etkilerinin yumuşatılmasında kolaylaştırıcı bir araç olabilir. Özetle BRICS+ üyeliği, Türkiye’nin bölgesel ve küresel ölçekte daha etkili bir aktör olmasında bir araç vazifesi üstlenebilir.
Grafik: Nursel Cobuloğlu Çoban